27 Aralık 2008 Cumartesi

Issiz Salonlar I


Ilk olarak cocukluk yaslarimizda, TRT’nin genellikle Pazar gunleri verdigi spor temali Amerikan filmlerinde tanistigimiz futbol harici sporlara, memleketimizde “Amator Branslar” deniyor, malum oldugu uzere. Her ne kadar bu sporlardan basketbol ve gorece voleybol, oyuncu maliyetleri acisindan bakildiginda amatorlukten cikmis olsa da belli muesseseler disinda, spor kuluplerini de kapsayan hemen tum diger takimlar ve bu sporlarin seyircileri / taraftarlari (yazinin geri kalan kisminda taraftar olarak anilacaktir) “tamamen” amatordur, Turkiye’de.

“Amator Taraftar” kavrami zayif bir oksimoron ya da dupeduz sacmalik gibi gelebilir kulaga. Zira bu iki unsurun spordaki yeri; hobi ya da tutku temelinde oldugu icin, profesyonelligin gerekleri olan “Ehil olmak” ve/veya “Yaptigi isten bir gelir elde etmek” gibi durumlar, gecerli degildir. Ancak burada “taraftar”a atfedilen amatorluk de boyle bir sey degil. Bunu acmadan once isin kulupler ayagina bir bakalim ve salonlarda taraftarsizligin ana nedenlerinden birisini gorelim.

Brans olayini fazla dallandirip budaklandiracak degiliz. Bayan/Erkek Basketbol ve Bayan/Erkek Voleybol birinci ligleri bize yeterli doneleri saglayacak zaten. Bu dort lige baktigimizda gordugumuz tablo cok aci. Zira elli bir takimin yalnizca on bes tanesi spor kulubu. Bu on bes tane spor kulubunu takim takim ayirdigimizda karsilastigimiz tablonun ozeti, vahameti arttiriyor. Fenerbahce, Galatasaray ve Besiktas, bu liglerin hepsinde var ve onlarin disinda kalan kulup sayisi sadece uc (Erdemir, Karsiyaka ve Samsun). Kulupculuk ruhuna sagindan solundan bulasmis olan okullari da isin icine kattigimiz zaman ulastigimiz rakam yirmi dort oluyor. Geri kalan yirmi yedi takim ise ya muessese ya da belediye ekipleri. Yani cogunluk onlarda! Peki bunun neresi aci?

Sporun kitleler uzerinde pozitif etki saglayan yapisinin en temel taslarindan biri, yani az once okullar ile spor kuluplerini bir tutmamizi saglayan “Kulupculuk Ruhu” ve onun getirdigi aidiyet hissi, muesseselerde ya da Belediye takimlarinda vucut bulmaz. Cunku camialarin temsil ettigi kitlenin mensubu; muessesenin ise sattigi malin musterisi vardir. Cunku camialar mensuplarina bir takim imkanlar sunmak icin cabalarken, muesseseler (gayet dogal olarak) kar amaclar. Cunku camialar, bir spor kulubu kimligiyle tezahur ettigi zaman adini buyutecek ve kitlesini memnun edecek basarilarla birlikte, bu basariyi devam ettirmesini saglayacak gelir kalemlerini yaratmaya calisirken; muesseseler ise, yeni musteriler kazanmak (ve cirolarinin artmasi) icin kendilerine degisik reklam mecralari ararlar. Dolayisiyla bu durumlar, kulup takimlari taraftarinda varolan tutkunun, muessese ve belediye takimlarini takip edenlerde hic olmamasi ya da bunlarla iliski (calisan, calisan yakini vb.) surdugu muddetce varolmasi anlamina gelir ki bu da spor kulturu daha bir cok seyde oldugu gibi tam manasiyla ilerlememis, Turkiye benzeri ulkelerde tek basina bile “ilgisizligin” sebebi olarak adlandirilabilir.

Buna ragmen endustriyellesmesini tamamlamis, her bakimdan kurumsal olan ve sirketlerin de icerisinde oldugu (hatta yonlendirdigi) spor organizasyonlarina sahip ulkelerdeki doluluk oranlarina bakip, “Onlarda da mi tutku eksikligi var kardesim?” denebilir. Elbette hayir, boyle bir tespit, derinlik yoksunu olur. Zaten biz de en basta bahsettigimiz Amerikan filmlerini seyrederken “Ulan heriflerin alayi mirasyedi herhalde. Sefa pezevengi gibi, ortamina gore beyzboldan cikiyorlar, Amerikan futboluna gidiyorlar. Buz hokeyini bitiriyorlar, curlinge kosuyorlar” sigliginda dusunmekten vazgeceli seneler oluyor. Oyleyse nedir nihai tespit? Turkiye’deki ilgisizlik sorununun kulup bazli bir ayagi da samimiyet. Bu bahsettigimiz ulkelerdekinin aksine; ne ozel kurumlar ne de devlet kurumlari, yatirimlarinda samimi degiller. Gectigimiz yillarda bayan basketbol liginde yasanan THY rezaleti bunu bir kez daha gozler onune sermisti. Bunun yaninda, basina yansimayan ama bu liglerde yer alan hemen tum takimlarin zaman zaman karsilastigi “alacaklarin odenmemesi” vb. durumlar da yatirim yapanlarin ne kadar isteksiz veya hazirliksiz oldugunu anlatan en gozonunde ornekler. Yolda yuruyen herhangi birini cevirip, kapanan onlarca muesseseden ya da yatirimlari kisarak liglerde gozukmeyen bir suru belediye takimindan sadece bir tanesinin ismini soylemesini istesek, umdugumuzdan daha fazla cevap alacagimiz kesin. Cunku her kusak bu vb. bir kac takima sahit oldu.

Sucu muessese kuluplerine ve devlet imkanlarini kullanarak yatirim yapan belediyelere yasladik ama ya spor kulupleri? Hele “Buyukler”. Onlar tamamen sucsuz mu? Sabirsizlik yuzunden, basta futbolumuz olmak uzere butun spor dallarimizin en buyuk sorunu ve meyvesiz agaci olan altyapiya “verilmeyen” onem, uzun vadeli basarilari imkansiz kildi. Yillarca uzerinde emek harcanan yetenekli oyuncularin, mali imkansizliklar nedeniyle, “Armut pis, sapsiz, cekirdeksiz agzima dus” diye dusunen kotu niyetli muessese kuluplerine kaptirilmasi bir nebze bahane olabilirdi ama 40 yillik bir surec icin sadece bunun neden olarak gosterilmesi, her ortamda ilgili burokrasiye yon verdigi iddiasinda bulunan Istanbul oligarsisinin basarisizligi miydi? Degildi. Cunku az sayida gonullu disinda bir ugras verilmedi. Yani basarisizlik degil, umursamazlikti sebep. Istense, keyfi siyasi idarelerin hakim oldugu donemler basta olmak uzere her donem, muessese-spor kulubu iliskisi, iki tarafin da cikarina olacak sekilde duzenlenebilirdi. Bu cozum yolu ne kadar antidemokratik bir dayatma olarak gorulurse gorulsun, o zamanlar bu tip seyleri dusunen insanlarin oldugunu biliyoruz. Yukaridan asagiya boyle bir hareket tarzi, bugun amator sporlarin cok daha farkli yerde olmasini saglayabilirdi. Oysa simdi gecmisten gelen aliskanliklar yuzunden, “3 buyukler” bile yatirimlarini donemsel olarak yapiyorlar ve en ufak basarisizlikta subelere yatirim neredeyse sifira iniyor.

Fenerbahce uc buyuk kulup icerisinde su aralar en istikrarlisi konumunda ama Eczacibasi Kulubu Baskani’nin Fenerbahce’yi kastettigi “Bu kulupler buyuk gecmise sahip olabilirler ancak bir takim aliskanliklarini kaybetmis durumdalar. Bizimle basa cikabileceklerini dusunmek hata olur” demeci icin kim “Yanildi” diyebilir? Altyapiya en ufak onem vermeden, yaptigi transferlerin icerisinde voleybolun buyuk isimleri olmasina ragmen onlarla futursuzca yol ayiran bir yapinin saglamligini kim ciddiye alir? “Avrupa’da yari finali falan bosverin siz. Lige bakin lige” dendiginde surati allak bullak olan Wnba oyuncularina “Haksizsiniz” demek mumkun olur mu? “Subeyle ilgili herseyden sen sorumlusun. Butun ekibi sen kuracaksin ama kucuk bir detay var. Hocayi biz belirleyecegiz” diye adeta cocuk kandirmaya calismak, kurumsalligin neresindedir? Bu sorulara konu olan kulupler basariyi yakalasa da istikrari bulabilirler mi? Bulamazlarsa, uzerinde buyuk etkileri oldugu bu toplumu amator branslara cekebilirler mi? Mesela Spor Sergi’nin dolup tastigi zamanlarin gecip gitmesinin tek nedeni, Turkiye’nin en guzel salonunun insanlardan sokulerek, basketbolun Zeytinburnu’na surulmesi midir? Meydani muesseselere birakanlarin sucu yok mudur?

by Canarino

Hiç yorum yok: