27 Aralık 2008 Cumartesi

Issiz Salonlar I


Ilk olarak cocukluk yaslarimizda, TRT’nin genellikle Pazar gunleri verdigi spor temali Amerikan filmlerinde tanistigimiz futbol harici sporlara, memleketimizde “Amator Branslar” deniyor, malum oldugu uzere. Her ne kadar bu sporlardan basketbol ve gorece voleybol, oyuncu maliyetleri acisindan bakildiginda amatorlukten cikmis olsa da belli muesseseler disinda, spor kuluplerini de kapsayan hemen tum diger takimlar ve bu sporlarin seyircileri / taraftarlari (yazinin geri kalan kisminda taraftar olarak anilacaktir) “tamamen” amatordur, Turkiye’de.

“Amator Taraftar” kavrami zayif bir oksimoron ya da dupeduz sacmalik gibi gelebilir kulaga. Zira bu iki unsurun spordaki yeri; hobi ya da tutku temelinde oldugu icin, profesyonelligin gerekleri olan “Ehil olmak” ve/veya “Yaptigi isten bir gelir elde etmek” gibi durumlar, gecerli degildir. Ancak burada “taraftar”a atfedilen amatorluk de boyle bir sey degil. Bunu acmadan once isin kulupler ayagina bir bakalim ve salonlarda taraftarsizligin ana nedenlerinden birisini gorelim.

Brans olayini fazla dallandirip budaklandiracak degiliz. Bayan/Erkek Basketbol ve Bayan/Erkek Voleybol birinci ligleri bize yeterli doneleri saglayacak zaten. Bu dort lige baktigimizda gordugumuz tablo cok aci. Zira elli bir takimin yalnizca on bes tanesi spor kulubu. Bu on bes tane spor kulubunu takim takim ayirdigimizda karsilastigimiz tablonun ozeti, vahameti arttiriyor. Fenerbahce, Galatasaray ve Besiktas, bu liglerin hepsinde var ve onlarin disinda kalan kulup sayisi sadece uc (Erdemir, Karsiyaka ve Samsun). Kulupculuk ruhuna sagindan solundan bulasmis olan okullari da isin icine kattigimiz zaman ulastigimiz rakam yirmi dort oluyor. Geri kalan yirmi yedi takim ise ya muessese ya da belediye ekipleri. Yani cogunluk onlarda! Peki bunun neresi aci?

Sporun kitleler uzerinde pozitif etki saglayan yapisinin en temel taslarindan biri, yani az once okullar ile spor kuluplerini bir tutmamizi saglayan “Kulupculuk Ruhu” ve onun getirdigi aidiyet hissi, muesseselerde ya da Belediye takimlarinda vucut bulmaz. Cunku camialarin temsil ettigi kitlenin mensubu; muessesenin ise sattigi malin musterisi vardir. Cunku camialar mensuplarina bir takim imkanlar sunmak icin cabalarken, muesseseler (gayet dogal olarak) kar amaclar. Cunku camialar, bir spor kulubu kimligiyle tezahur ettigi zaman adini buyutecek ve kitlesini memnun edecek basarilarla birlikte, bu basariyi devam ettirmesini saglayacak gelir kalemlerini yaratmaya calisirken; muesseseler ise, yeni musteriler kazanmak (ve cirolarinin artmasi) icin kendilerine degisik reklam mecralari ararlar. Dolayisiyla bu durumlar, kulup takimlari taraftarinda varolan tutkunun, muessese ve belediye takimlarini takip edenlerde hic olmamasi ya da bunlarla iliski (calisan, calisan yakini vb.) surdugu muddetce varolmasi anlamina gelir ki bu da spor kulturu daha bir cok seyde oldugu gibi tam manasiyla ilerlememis, Turkiye benzeri ulkelerde tek basina bile “ilgisizligin” sebebi olarak adlandirilabilir.

Buna ragmen endustriyellesmesini tamamlamis, her bakimdan kurumsal olan ve sirketlerin de icerisinde oldugu (hatta yonlendirdigi) spor organizasyonlarina sahip ulkelerdeki doluluk oranlarina bakip, “Onlarda da mi tutku eksikligi var kardesim?” denebilir. Elbette hayir, boyle bir tespit, derinlik yoksunu olur. Zaten biz de en basta bahsettigimiz Amerikan filmlerini seyrederken “Ulan heriflerin alayi mirasyedi herhalde. Sefa pezevengi gibi, ortamina gore beyzboldan cikiyorlar, Amerikan futboluna gidiyorlar. Buz hokeyini bitiriyorlar, curlinge kosuyorlar” sigliginda dusunmekten vazgeceli seneler oluyor. Oyleyse nedir nihai tespit? Turkiye’deki ilgisizlik sorununun kulup bazli bir ayagi da samimiyet. Bu bahsettigimiz ulkelerdekinin aksine; ne ozel kurumlar ne de devlet kurumlari, yatirimlarinda samimi degiller. Gectigimiz yillarda bayan basketbol liginde yasanan THY rezaleti bunu bir kez daha gozler onune sermisti. Bunun yaninda, basina yansimayan ama bu liglerde yer alan hemen tum takimlarin zaman zaman karsilastigi “alacaklarin odenmemesi” vb. durumlar da yatirim yapanlarin ne kadar isteksiz veya hazirliksiz oldugunu anlatan en gozonunde ornekler. Yolda yuruyen herhangi birini cevirip, kapanan onlarca muesseseden ya da yatirimlari kisarak liglerde gozukmeyen bir suru belediye takimindan sadece bir tanesinin ismini soylemesini istesek, umdugumuzdan daha fazla cevap alacagimiz kesin. Cunku her kusak bu vb. bir kac takima sahit oldu.

Sucu muessese kuluplerine ve devlet imkanlarini kullanarak yatirim yapan belediyelere yasladik ama ya spor kulupleri? Hele “Buyukler”. Onlar tamamen sucsuz mu? Sabirsizlik yuzunden, basta futbolumuz olmak uzere butun spor dallarimizin en buyuk sorunu ve meyvesiz agaci olan altyapiya “verilmeyen” onem, uzun vadeli basarilari imkansiz kildi. Yillarca uzerinde emek harcanan yetenekli oyuncularin, mali imkansizliklar nedeniyle, “Armut pis, sapsiz, cekirdeksiz agzima dus” diye dusunen kotu niyetli muessese kuluplerine kaptirilmasi bir nebze bahane olabilirdi ama 40 yillik bir surec icin sadece bunun neden olarak gosterilmesi, her ortamda ilgili burokrasiye yon verdigi iddiasinda bulunan Istanbul oligarsisinin basarisizligi miydi? Degildi. Cunku az sayida gonullu disinda bir ugras verilmedi. Yani basarisizlik degil, umursamazlikti sebep. Istense, keyfi siyasi idarelerin hakim oldugu donemler basta olmak uzere her donem, muessese-spor kulubu iliskisi, iki tarafin da cikarina olacak sekilde duzenlenebilirdi. Bu cozum yolu ne kadar antidemokratik bir dayatma olarak gorulurse gorulsun, o zamanlar bu tip seyleri dusunen insanlarin oldugunu biliyoruz. Yukaridan asagiya boyle bir hareket tarzi, bugun amator sporlarin cok daha farkli yerde olmasini saglayabilirdi. Oysa simdi gecmisten gelen aliskanliklar yuzunden, “3 buyukler” bile yatirimlarini donemsel olarak yapiyorlar ve en ufak basarisizlikta subelere yatirim neredeyse sifira iniyor.

Fenerbahce uc buyuk kulup icerisinde su aralar en istikrarlisi konumunda ama Eczacibasi Kulubu Baskani’nin Fenerbahce’yi kastettigi “Bu kulupler buyuk gecmise sahip olabilirler ancak bir takim aliskanliklarini kaybetmis durumdalar. Bizimle basa cikabileceklerini dusunmek hata olur” demeci icin kim “Yanildi” diyebilir? Altyapiya en ufak onem vermeden, yaptigi transferlerin icerisinde voleybolun buyuk isimleri olmasina ragmen onlarla futursuzca yol ayiran bir yapinin saglamligini kim ciddiye alir? “Avrupa’da yari finali falan bosverin siz. Lige bakin lige” dendiginde surati allak bullak olan Wnba oyuncularina “Haksizsiniz” demek mumkun olur mu? “Subeyle ilgili herseyden sen sorumlusun. Butun ekibi sen kuracaksin ama kucuk bir detay var. Hocayi biz belirleyecegiz” diye adeta cocuk kandirmaya calismak, kurumsalligin neresindedir? Bu sorulara konu olan kulupler basariyi yakalasa da istikrari bulabilirler mi? Bulamazlarsa, uzerinde buyuk etkileri oldugu bu toplumu amator branslara cekebilirler mi? Mesela Spor Sergi’nin dolup tastigi zamanlarin gecip gitmesinin tek nedeni, Turkiye’nin en guzel salonunun insanlardan sokulerek, basketbolun Zeytinburnu’na surulmesi midir? Meydani muesseselere birakanlarin sucu yok mudur?

by Canarino

20 Aralık 2008 Cumartesi

TBBL All Star-2009


Bayan basketbolumuzun en iyilerini bir araya getirecek olan TBBL- All Star organizasyonu için oylama başladı. www.tbl.org.tr adresinden kullanılan oylar ve antrenörler ve basın mensuplarının tercihleriyle belirlenecek yirmi dort isim, 10 Ocak 2009 Pazar günü Samsun Yaşar Doğu Spor Salonu’nda gerçekleştirilecek organizasyonda forma giyecekler.

Geçtiğimiz yıl Ayhan Şahenk Spor Salonu'nda gerçekleştirilen ve tek kelimeyle muhteşem bir organizasyona sahne olan TBBL-All Star 2008 akıllara geldikçe, bayan basketbolumuzun parlayan yeni yıldızı Samsun şehrinde yapılacak organizasyon için şimdiden heyecan duymamak mümkün değil. TBF yetkililerinin geçtiğimiz yıl olduğu gibi, yine çok başarılı bir işe imza atacaklarına eminim. Samsunlu basketbolseverlerin seyirci aktiviteleri, dans gösterileri, yarışmalar ve konserler ile unutulmaz bir basketbol şöleni yaşayacaklarını şimdiden söylemek mümkün. Ancak geçtiğimiz hafta ki yazımla alakalı olarak bu organizasyonla ilgli bir önerim olacak.

Organizasyon yetkilileri, Samsun Bölgesi'nde bulunan kimsesiz çocuk yurtlarında yaşayan çocuklarımızdan ve engelli çocuklarımızdan uygun sayıda evladımızı orada misafir ederek basketbol sevgisini onlara da aşılamak için çalışmalar yürütebilirler. Her oyuncu, ismi anons edildiğinde sahaya bir çocuğumuzla el ele çıksa ve sponsor firmalardan sağlanacak küçük hediyeler o çocuklarımıza armağan edilse, hem o kardeşlerimiz, hem sporcular, hem de izlemeye gelenler için unutulmaz anlar yaşanabilir. Örneğin Samsun'da lösemi hastası çocuklarımızın tedavi gördükleri hastanelerden birine yapılacak bir ziyaret, eminim hastaların morallerini en üst düzeye taşıyacaktır. Dediğim gibi bunlar sadece öneriler, geliştirilebilir ya da yok sayılabilir ancak bu tarz aktivitelerin "bu ülkenin aydınlık yüzleri"ne çok yakışacağından hiç şüphem yok.

Fenerbahce-Besiktas


Fenerbahce ile Besiktas Bayan Basketbol takimlari 2008-2009 sezonunun kendi aralarindaki ilk ayagini Pazar gunu Caferaga’da oynayacaklar. Buna istinaden son bes sezonu (sadece lig olmak uzere) kapsayan, takimlar bazinda kucuk bir istatistik yumagi sunalim dedik.

5 senede 26 mac yapmislar.
2004 = 4
2005 = 5
2006 = 6
2007 = 8
2008 = 2

17 maci Fenerbahce kazanirken, Besiktas’in galibiyet sayisi 9.

Bu maclari sahaya gore inceleyecek olursak;

Fenerbahce’nin sahasinda 13 macta,
11 Fenerbahce galibiyeti
2 Besiktas galibiyeti

Besiktas’in sahasindaki 13 macta ise,
7 Besiktas galibiyeti.
6 Fenerbahce galibiyeti.

Sayilar
1775 – Fenerbahce
1638 – Besiktas

Ribaundlar
877 – Fenerbahce
884 – Besiktas

Asistler
401 – Fenerbahce
324 – Besiktas

Top Calma
280 – Fenerbahce
221 – Besiktas

Blok
80 – Fenerbahce
46 – Besiktas

Top Kaybi
385 – Fenerbahce
435 – Besiktas

16 Aralık 2008 Salı

Sosyal Basketbol

Bir bayram daha geride kaldı, önümüz yılbaşı. Acaba bu önemli günlerde çocukları, hastaları, yaşlıları mutlu etmek için üzerimize düşeni yapıyor muyuz?

Israrla spor kültürünün gelişmiş olduğu ülkelerden bahsederek o ülkelerde sporcuların sosyal sorumluluk projelerine katılımda ne kadar aktif olduğunu örnekleriyle ortaya koymuştuk. Bu tarz etkinlikler öncelikle ve asli olarak sporcuların topluma olan görevlerini yerine getirmeleri bakımından insani bir önem ve değer taşıyor. Daha sonra ise yaptıkları sporun tanıtılması, geniş kitlelerce benimsenmesi için bir tanıtım vazifesi görüyor. Ne yazık ki Türk sporunda bu tarz sosyal sorumluluk projelerine sporcuların aktif katılımlarına pek sık rastlayamıyoruz. Oysa Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yurtları gibi, Lösev gibi, Darülaceze, engelli çocuklarımızın okulları, TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezleri gibi birçok kurumla ortaklaşa çalışmalar yürütmek hiç de zor şeyler olmasa gerek. Örneğin kamu yararına faaliyet gösteren Lösev ya da Akut gibi kuruluşların tanıtımlarında aktif olarak neden bir bayan basketbolcu yer almasın? Neden çocuklara trafik kurallarını öğreten bir etkinliğin içinde bir basketbolcumuz bulunmasın? Evet, bazen çocuk yuvalarında kalan yavrularımız maçlara davet ediliyor, bazı sporcularımız üzerine düşeni yapıyor ama neden bu yapılanların sayısı ve sıklığı arttırılmasın? Kulüplerin bu konuda sporcularına değil zorluk çıkartması, ellerinden geldiğince desteklemesi ve bu girişimlere ön ayak olması topluma olan borçlarıdır. Hepimizin bu topluma karşı sorumlulukları var. Bunlar askerlik yapmakla, vergi ödemekle, 5 yılda bir oy kullanmakla tamamlanmış olmuyor. “Bu ülkenin aydınlık yüzü’ dediğimiz bayan basketbolcularımızı bu tarz faaliyetlerde daha sık görmek dileğiyle...

13 Aralık 2008 Cumartesi

Hako ve Tayfa


Bir ideolojiye bakis acisi ve tabirleriyle saygisizlik kokan filmine gitmeye niyetli degiliz ama bu, aktorun ve dizideki tayfasinin sinematik basarisina zerre suphe ve ters kelam edilmesini saglamaz elbet. Bu basariya istinaden Sn. Serdar Gurel’in yukaridaki calismasini arz etmekten mutluluk duyuyoruz. Tespitin bu kadar isabetlisi olurmus zira.

Bazen Dereagzi’nda bulusup, icilen bir kac cay/limonata ve yenilen bir kac tost/sosisli (hepimiz istahli insanlariz, ne var?) sonrasinda yavas adimlarla stadin yanindan Bahariye’ye cikan ara yolun yokusundan Kadikoy, Caferaga istikameti ve aksam mac donusu yine Dereagzi. Bazen bir Burhan Felek maci sonrasi “Hadi bir de Dereagzi’na gidelim” diyerek, karsiya gecen agabeylerin aksam uzeri karanligini ve yol acilmasini beklemesine yarenlik. Bazen de, “ikinci adres” Kadikoy oldugundan belki, bir yerlerde karsilasip, gunun geri kalanini beraber gecirmek, yine yukaridaki yerlerde. Resimdeki gibi kirmizi bir araba. Resimdeki gibi bir oturma duzeni. Ayrilirken, Sogutlucesme Istasyonu’na giden Cuma Pazari kenarinda inip, onlar Avrupa Yakasi’na gecerken Kucukyali’ya uygun adim.

Yillar once, bir 8 Mart gunu. Ali Sami Yen’de Galatasaray’la oynayacagiz. Futbol macindan once, yine karsida Bayan Basketbol macimiz var Yildirim Bosna ile. Serap ve Arzu gittikten sonra aglaya aglaya uzaklastigimiz bayan basketbola, lacivert (King Santillana) reisin bir hafta once “Haydi maca” demesi sayesinde tekrar tesne olmaya cabalarken, bir hafta once Caferaga’da damagimizda kalan bir muhabbet tadini aramaya, tek basimiza uzaklara, Bayrampasa’ya gitmisiz. Salona giriyoruz. Problem Cocuk filminin Turk versiyonunda oynayan Zipcikti Senol cikiyor karsimiza. Fenerbahce’nin rakibini desteklemeye gelmis. Bir o tarafa, bir bu tarafa gezerken “Yildirim, Yildirim” diye bagiriyor. Kapi tarafina gelince de o ara iceri girenlere “Hosgeldiniz” diyor. Saglam taraftardi. Cok genc yasta oldu, Allah rahmet eylesin diyelim, vesileyle. Salonun ortalarina dogru, Caferaga’dan iki agabeyi goruyoruz. Maci kazaniyoruz. Sonra... Sonrasinin bugune kadar yolu var. Ve bugun... Izinde Dereagzi binasinin kapisindan girince deja vudan otesini yasayip, Istanbul’un her kosede “Sen gittin. Bittin mi, bilmem ama kesin gittin” demesine inat, “Hic gitmedim lan ben galiba” demistim. Kaldigimiz yerden devam ettik agabeylerle muhabbete...

Bir gun donecegim ulan Istanbul. Ha gaza gelip, yedi tepeden bir tanesine cikarak, “Seni yenecegim” diye bagirmayacagim, zira sende yasayan, sana yenilmeye mahkumdur, o ayri ama donecegim. Sogutlucesme Istasyonu’na giden Cuma Pazari kenarinda kirmizi arabadan inip, agabeyler Avrupa Yakasi’na gecerken, giden arabaya bir el sallayip, Kucukyali’ya uygun adim gidecegim.

9 Aralık 2008 Salı

Gecmis Zaman

Imtiyaz sahibinin, ard arda atilan yazilari "ilhak girisimi" olarak degerlendirme ihtimaline karsin haftada sadece dort yazi uzerinden anlastik. Gorev verildigi takdirde elimizden gelenin en iyisini yapacagiz. Buyuk bir camiaya geldigimizin farkindayiz. Hic unutmuyoruz, ebeveynlerimizin bize aldigi ilk t-shirtun uzerinde SG yaziyordu. Bu yuzden, biz de kucuklukten beri sempatiyle bakiyoruz kendisine.

Yukaridaki resim, sporculardan tek taniyabildigimiz (14 numarali, comelenlerin en solda olani) Erol Demiroma'ya ve "Mini Mini Valimiz, Ne Olacak Halimiz" Fahrettin Kerim Gokay'a bakilirsa 1950'lerin sonlarina dogru cekilmis olmali. Fahrettin Kerim Bey'in yanindaki de basketbol subemizin Cem Atabeyoglu ile kurucusu olan rahmetli Muhtar Sencer.

"Nereden nereye gelmisiz yahu, ilerlemeye bakar misiniz?" gibi cumlelere hafif inat, hafif sitem, "Ne naif yillarmis, bir ucundan tutabilsek ne hos olurdu?" diye gecmiyor mu insanin icinden?

by Canarino

Tancan Baltalı

Muhim bir medya mensubunun resmi bloguna, bir misafir yazarin yazacagi ilk yazinin da “Basin Dunyasi” ile alakali olmasi gerektigini dusundum. Blogun imtiyaz sahibi agabeyimiz “Devam” dedigi muddetce, bir ikamet alanimiz da burasi olacak. Vesileyle, kaleminin arkasindaki silgi olamayacagim yazi Ustadim “King Santillana”ya da saygilarimi sunarim.

Cogunluk basligi gorunce "Tancan Baltalı da kim?" diyecektir. Acikcasi benim de ismine asina oldugum birisi degildi Tancan Bey. Eski Fenerbahce dergilerine goz gezdirirken cok ilginc bir roportaja rastladigimda ilgimi cekti. 19 yasinda, 1.33 boyunda ve 33 kilo agirliginda bir foto muhabiriyken kendisiyle yapilan roportaj.

1950'lerin, 1960'larin dergilerinde rastlanan haberler, roportajlar birbirinden enteresandir gercekten. Iste bu da onlardan birisi. Oldugu gibi asagiya geciyorum.
----------------------------------
O gun Kasimpasa-I.Spor maci vardi. Elinde fotograf makinesi bulunan ufak bir cocuk! Mithatpasa Stadi'nin muduriyet kapisini caldi. Kapida vazifeli sahis, kapiyi acmadan evvel ustteki delikten disari bakti. Kimse yoktu. Gitti, tekrar yerine oturdu. Bu sefer kapi daha sert darbelerle caliniyordu. Vazifeli sahis, "Allah Allah, dedi. Kim bu?" Delikten tekrar bakti. Yine kapida kimsecikler yoktu. Kapiyi aralayip disari baktigi zaman karsisinda kendisine sert nazarlarla bakan kahve rengi paltolu ve kasketli bir cocuk buldu.

"-Ne istiyorsun evlat?" dedi.

Kendisine evlat dedigi icin kizmisti.

"-Seni istemiyorum. Sazi beyi istiyorum" diye cevap verdi.

Kapici aldi bunu, Sazi beyin odasina goturdu. Sazi her zamanki gibi nazik tavirlarla elinde fotograf makinesi bulunan kucugu buyur etti ve ne istedigini sordu.

Bizim kucuk fotografci elinde bulunan kagidi Sazi beye uzatti. Kagitta aynen sunlar yaziliydi:
Mithatpasa Stadi Mudurlugu'ne
Stadinizdaki maclari gazetemiz adina Tancan Baltali takip edecektir. Sahaya girip fotograf cekmesi icin gereken emirleri vermenizi rica ederiz.
Dunya Gazetesi Spor Servisi – Imza

Sazi bey kagidi okuyup katladiktan sonra tebessum ederek "Olmaz oglum, dedi. Sen daha kac yasindasin?! Sahadaki diger arkadaslarin seninle alay ederler. Sonra evden seni merak ederler"

Ufak boylu fortografci:
"Vallah evden merak etmezler, dedi. Sonra benim anneannemden baska kimsem yok ki... Bu gunku mactan fotograf cekmezsem vazifemi yapmamis sayilirim ve gazeteme de gidemem"

Butun bu dil dokmeler para etmemisti. Sazi bey bir defa "Olmaz" diyordu. Stada girmek icin yas haddi koymustu. Elinde makinesiyle ve boynu bukuk bir sekilde disari cikti. Macin baslamasina da cok az zaman kalmisti. "Simdi ne yapmali?" diye dusundu ve aklina basin mensuplarinin oturdugu "L" tribunune gitmek geldi.

"L" tribunune gidip spor servisi sefini bulacak ve vaziyeti ona anlatacakti.

Kosa kosa "L"tribunun onune geldi. Iceri girmesine musaade ettiler. Spor servisi sefini buldu. Vaziyeti ona izah etti.

Beraberce kalkip tekrar Sazi beyin odasina geldiler. Sef, Sazi beye hitaben:
"-Boyuna bakip da ufak zannetmeyin. Benim diyen foto muhabirine tas cikartir"

Sazi bey, Mithatpasa Stadinin yeni foto muhabirinin yanagini sikti: "Haydi, git cek bakalim" dedi.

Iste Dunya gazetesi foto muhabirinin Mithatpasa Stadina ilk girisi boyle binbir muskulat icerisinde olmustu.

Mithatpasa stadina gelen seyirciler bile ufak boylu foto muhabirini ilk defa sahada gordukleri zaman afallamislardi. Herkes birbirine isaret ediyordu.
"-Ah, foto muhabririne bak. Ne kadar kucuk"

Bazan seyirciler espri de yapiyorlardi:
"-Ufak olduguna gore ufak bir gazeteye cekiyordur"

Tancan Baltali'nin boyu ufakti ama, okuyucusu 100 binleri asan "Dunya" gibi bir gazetenin foto muhabirligini yapiyordu.

Koyu bir Fenerbahcei olan Tanacn Baltali, dikkat ederseniz her maca gelmez. Fakat Fenerbahce maclarini hic kacirmaz. Babialinin oldugu kadar Mithatpasa Stadinin da maskotudur. Onu sevmiyen sporcu yoktur. Diledigi gibi sporculara poz verdirttirip resim ceker. Yalniz spor islerine degil, aktualiteye de bakar.

Ismet Pasa ve Kasim Gulegin bir numarali adamidir. Bu iki politikacimiz, Tancan Baltali ile saka bile yaparlar.

Bundan bir sene evvel Tancan Baltali, diger foto muhabiri arkadaslari ile beraber adliyenin koridorlarinda bekliyorlardi. Ozcan Tekgul'un muhakemesi vardi. Fotografcilar bir iki resim alip, gazetelerine doneceklerdi. Ozcan Tekgul geldi. Butun flaslar yanip sonuyordu.

Bir ses isitildi:
"Ozcan abla soyle durur musun?"

Bu Tancan Baltali'nin sesiydi.

Ozcan Tekgul, ufak boylu fotografciyi gorunce sasirdi:
"Gel bakayim sen buraya" dedi ve "sap" diye opuverdi. Tancan renkten renge girmisti. O kadar kisinin icinde opulmeyi kendine yedirememisti. Fakat daha sonra Ozcan Tekgul'un samimi arkadaslarindan biri olmustu.

1.33 boyunda, 33 kg. agirliginda ve 19 yasinda olan Tancan, ask hakkinda:
"-Ah, diyor, bana boyle sual sormayin. Yuzumu gozumu aciyorsunuz, Anneannem de duymasin. Sonra ne demez bana?"

by Canarino

7 Aralık 2008 Pazar

5 Nokta


.....

* Dünyayı sarsan ekonomik kriz ne yazık ki Başvekilimizin "hamdolsun teğet geçti" yaklaşımına rağmen ne yazık ki değil teğet geçmek ülke ekonomisinin tam göbeğine oturmuş vaziyette. Bunu ben değil %140 artan işsizlik oranı, esnafın, işçinin, emeklinin, üreticinin feryatları söylüyor. Ne yazık ki bu kriz ortamı büyük şirketlerimizi de etkilemiş olmalı ki Ülker firması Kurumsal İletişim departmanından 3 önemli isimle yollarını ayırdı, alınan kararın gerekçesi her ne olursa olsun sonucu pek sevimli gibi gözükmüyor ne yazık ki... Hakan Artış'ı şahsen tanıdığım ve dostluğum olduğu için bu satırları yazıp yazmamayı çok düşündüm ancak eğer Hakan Artış ile sadece basketbol ekseninde bir tanışıklığım olsaydı dahi bu yazıyı yazacağımdan emin olduğum için içim gayet rahat. Elbette şirketlerin çalışanlarıyla yola devam edip etmemeyi seçmeleri tamamen kendi tasarruflarıdır ancak mesai saatlerine bağlı kalmadan tüm enerjisini Ülker firması ,basketbol ve Türk Sporu için harcayan bu gerçek spor insanı hakkında bir kaç söz söylemeyide bir borç hissettim. Umarım sevgili Hakan Artış alnın akıyla ifa ettiği bu görevini yine sporun, basketbolun içinde kalarak başka şekillerde sürdürür, Zira kavganın-döğüşün, hoş görüsüzlüğün kol gezdiği bu spor ortamında böyle pozitif insanlara gerçekten ihtiyaç var.


** Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı EuroLeague'de yoluna devam ediyor. Fenerbahçe hafta içi bayan basketbolunun rüya takımı olarak adlandırılan Spartak Moskova ile karşılaştı bu karşılaşmada Spartak'ın kaydettiği 100 sayının bir deplasman takımının bu kupada attığı en çok sayı olarak EuroLeague tarihine geçmesi karşılaşmanın en ilginç ayrıntısıydı. Ancak alınan bu mağlubiyet dahi sarı lacivertlileri grubu ilk 2 sıra içinde bitirme hedefinden saptıramadı. Fenerbahçe son 2 sezondur kapısından döndüğü Final 4'a bu yıl katılabilecek mi hep birlikte göreceğiz ancak İstanbul'un Sarı Kanaryası'nın EuroLeague'de bir marka haline gelmeye başladığı tartışılmaz bir gerçek.
EuroLeague'de ülkemizi temsil eden bir diğer ekip Beşiktaş Cola Turka ise ilk kez katıldığı bu kupada bir üst tura çıkamasa da Avrupa'nın bu en büyük bayan basketbol organizasyonunun içinde yer alması oldukça önemli bir noktaydı. Siyah beyazlılarda gelinen bu noktanın önemini fark eden çok fazla sayıda kişi olmaması üzücü. Ancak Kara Kartallar bu üst düzey organizasyona katılmıda devamlılık sağlarsa bu kupada mücadele etmenin faydalarını uzun vadede hem Ligde hem de bu kupada göreceklerdir. Bu sezon ki beklentilerinin arasına Fiba Bayanlar EuroCup şampiyonluğunuda ekleyen Galatasaray bu hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor. Sarı kırmızılılar yeni bir kadro olmanın dezavantajını zaman zaman ligde hissetseler de Avrupa Kupası'nda grubunu namağlup olarak 1. sırada tamamlayarak 32 takım arasına kalmayı başardı. Birbirinden yetenekli oyunculardan kurulu bu kadro zamanla tam bir takım hüvviyetine kavuşursa ve kuralarda da büyük şanssızlık yaşamazlarsa bu kupayı ülkemize getirmeleri sürpriz olmayacaktır. Yeni bir Antrenör genç ve tecrübesiz oyuncularla sezona başlayan Botaş ligde kadroları nispetinde iyi sonuçlara imza atarken EuroCup'da da ilk 32 takım arasına kalmayı başardı. 2000'li yılların başlarından beri TBBL'nin mihenk taşlarından biri haline gelen Botaş çok yakında eski günlerine döncek gibi, yeter ki biraz daha sabredip yapılan doğru işleri bir kaç olumsuz neticede sil baştan hale getirmesinler.

*** TBBL'de Kuzey-Güney fırtınası esiyor bir yandan "Kuzeyin Sultanları" olarak adlandırılan Samsun Basketbol Kulübü diğer bir yandan Güneyin yüz akı Mersin Büyükşehir Belediyesi Basketbol Takımı. Her iki takımda aldıkları neticelerle şimdiden ligin flaş takımları haline gelmeyi başardılar. TBBL'ye bu sezon yükselen Samsun Basketbol'un bu çıkışının anlık, sezonluk değil çok uzun vadeli olmasını umut ediyorum zira Karadeniz bölgesinin ligde ki tek temsilcisi olarak bu bölgeyi bayan basketbolu açısından harekete geçrimek birazda onların uzun soluklu olmasına bağlı. Mersin ise doğru işler yapmayı sürdürüyor ve bunun mükafatını da almakta gecikmiyor. Sezona takımı A Milli Takım antrenörü de olan Ceyhun Yıldızoğlu'na emanet ederek başlayan Mersin ekibi ekonomik krizlerden ve yaklaşan yerel seçimlerden ötürü bir anlayış değişikliğine gitmezse Ceyhun Yıldızoğlu'nun daha önce Botaş ile yarattığı mucizeyi yakın bir zaman zarfında Mersin ile tekrarlaması imkansız gibi görünmemekte.

**** Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'ndan sonra Kıtalararası Şampiyona'da da birinci olmayı başaran Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı oyuncularını, teknik ekibini, onlara inananları, destekleyenleri ve bu başarıda tüm emeği geçenleri kutlarım. Engelsiz Aslanlar istenirse neler başarılabileceğini herkese bir kez daha ispatladılar o kocaman yüreklerine sağlık. İşin bir başka güzel tarafıda birbirleriyle hemen her konuda atışan ezeli rakiplerin taraftar forumlarında bu başarının samimiyetle tebrik eden yazılara rastlamak oldu.

***** Tüm ülkenin ve basketbolseverlerin Kurban Bayramını kutlar, etrafı kan gölüne çevirmeden kutlanacak güzel bir bayram geçirmenizi dilerim.

4 Aralık 2008 Perşembe

Melekler rüyalarda yaşar...


72 saat sürer meleklerin ziyaretleri
ve sen 73. saati istediğinde acı çekmeye mahkum olursun kendi ellerinle
geldikleri gibi giderler tam vaktinde, ne bir dakika önce ne de bir dakika sonra
ardından bakmaktır sana kalan bu gidişlerde
elinden başka bir şey gelmeyecektir
başka bir saat başka bir melek olmayacak
ne kadar istesende...
Melekler rüyalarda yaşar,
bir siyah gözde
sana uyandığım bir günde ya da
ama en çok sen güldüğünde yaşar melekler
o küçücük ellerinin içinde...
ne kadar yürekli
ne kadar kocaman
ne kadar kahraman olursan ol
bütün gidişlerden daha beterdir bu gidişler
ve asla geri gelmez meleklerle uçup giden o anlar...
Melekler rüyalarda yaşar
ve uyandığında 72 saatlik uykundan
yüzünde buruk bir gülüş
yataığnda bir melek tüyüdür sana kalanlar...kalanlar...