22 Temmuz 2008 Salı

Avrupa Kupaları


Ülkemizi bu yıl Avrupa Kupaları’nda Fenerbahçe, Beşiktaş Cola Turka, Galatasaray ve Botaş takımları temsil edecek. FIBA Euroleague’deki temsilcimiz Fenerbahçe bu sezon 5. kez katıldığı kupanın son iki yıldır kapısından döndüğü dörtlü finallerine artık ulaşmaya yakın görünüyor.


Ancak Sarı - Lacivertlilerin kadrosuna katacağı Avrupalı oyuncunun kalitesi Fenerbahçe’nin elde edeceği derecede belirleyici faktörlerden biri olacaktır. FIBA tarafından verilen “wildcard” ile bu yıl ilk kez Euroleague’de mücadele edecek temsilcimiz Beşitaş Cola Turka’nın baştan sona yenilediği kadrosuna, transfer edilen Türk oyuncular kadar kaliteli yabancı basketbolcular eklemeleri halinde gruplardan çıkacağına inanmaktayım. Daha ilerisine gidip gitmeyecekleri Avrupa’nın bu en büyük bayan basketbol organizasyonunda, Siyah - Beyazlı taraftarların takımlarının yanında ne kadar olacaklarıyla doğru orantılı.


Yaptığı flaş transferlerle adeta bir rüya takım oluşturan Galatasaray mevcut kadrosuyla EuroCup’ın bir numaralı favorisi durumunda. Euroleague için “wildcard” teklif edilen ama FIBA EuroCup’ı kazanmayı hedeflediği için kabul etmeyen Sarı - Kırmızılıların geçtiğimiz sezon yarı finalde veda ettikleri bu kupaya büyük bir şanssızlık yaşamazlarsa bu yıl sahip olmaları çok zor olmayacaktır.


EuroCup’taki bir diğer temsizlcimiz Botaş yaşadığı antrenör değişkiliği ve kadrosundan ayrılan oyuncuların kalitesi göz önüne alındığında tam bir kapalı kutu izlenimi veriyor. Ancak Adana ekibinin tüm bu değişikliklere karşın geçtiğimiz sezon benimsediği oyun anlayışını bu yıl da devam ettirmesi ve genç oyuncuların performanslarını aynı şekilde sürdürmeleri halinde sürpriz sonuçlara imza atabilecek potansiyele sahip olduğunu söylemek mümkün.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Felix qui potuit rerum cognoscere causas...


Diyor bir Latin deyişinde, yani şanslı kişi nedenleri anlayabilmiş olan kişidir...

O halde benim kendimi şansız addetmeme pek şaşırmamak gerek zira Migros Spor'un kapanmasının nedenlerini değil anlamak yapılan yazılı açıklamadan sonra tahminde bulunmak bile bir hayli güç.
Varsa gerçekten anlayabilen şanslı kişiler ne mutlu onlara. Malum Migros firmasının satışından sonra kulübün kapanıp kapanmayacağı bir hayli tartışıldı, bu konu hakkında adeta toto oynandı uzaktan ya da yakından ama bir şekilde ilgili kim varsa tahmin yürüttü, fikir beyan etti.
Neticede yeni gelen idare Bayan Basketbol Takımı'nı yük olarak görmüş olacak ki Tahmin Toto'nun galibini belli etti hemde hiç sevimli olmayan bir sonla. Böyledir bu işler en azından bu ülkede böyle işlemesine alıştık , el değiştiren firmalarda yeni yöneticilerin ilk icraati olur spor kulübünün kapısına kepenk vurmak Ne diyelim hayırlısı olsun para sizin, kulüp sizin, keyif sizin ama böyle bir karar hakkında da bir iki kelam etmek Migros'u yıllardır takip edenlerin hakkı olsa gerek. Merak ediyorum doğrusu bu, firmaya bu denli kambur olan ve derhal kapatılmasında büyük fayda görülen kulübün senelik maliyeti ne kadardı ? Sayın firma sahipleri- yönetcileri bu kapatma kararını ne zaman almışlardı ? yapılan yazılı açıklamada kerhende olsa basketboldan bahsedip altyapılarda ki başarılarla iftihar edenler acaba tümden kapatmak yerine ülke gençliğine hizmet etmek için altyapılarda ki faaliyetlerine devam etmeyi hiç düşündüler mi ? Senelerce gerek yetiştirdiği bir çok başarılı oyuncuyla gerekse kadroları nipsetinde elde ettikleri başarılı neticelerle adından basketbol yoluyla sıkça söz ettiren bu firma acaba neden basketboldan koşar adım uzaklaşmaktadır, yaptıkları yazılı açıklamada "Migros'un spora verdiği destek yepyeni bir misyon ve yapılanmayla sürecek" derken bahsi geçen desteğin " TEGV'in eğitim parklarında, mevcut futbol sahalarını yenileyip, futbol takımları oluşturarak sürdürecek." şeklinde sadece futbolla sınırlı kalmasının gerekçesi nedir, nedir bu firmayı basketboldan bu denli soğutan nedenler ? Yoksa futbolun popülaritesinin cazibesine mi kapıldılar bir çokları gibi... Cevaplar her ne olursa olsun yazık oldu Migros'a yazık oldu Bayan basketbolunda bir marka haline gelen bu takıma. Şimdi sadece Brissa gibi Deniz Nakliyat gibi Paşabahçe gibi, Beslen gibi, Sanyo gibi geriye dönüp baktığımızda hoş bir anı olarak kalacak belleklerimizde.

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Kaç yılında başlar Spor Sergi'nin hikayesi...


Basketbol camiası olarak sahipleniriz de ya voleybolcular, salon futbolu turnuvalarında oynayanlar ter damlatmamış mıdır o parkelere?

Güreşmemiş midir serbestçiler, grekoremenciler o parkelerin üzerine serilen minderlerde? Öyle ya bu ismin spor kısmı, ya adının devamına uygun olarak sergi açanlar, fuara katılanlar?... Konser, konserler de olurdu sahi değil mi o güzelim salonda?... Sadece basketbol maçlarından önce mi oluşurdu Radyo Evi'ne kadar uzanan kuyruklar? Liselilerin en büyük rekabeti "Milliyet Müzik Yarışması" ev sahipliği yapmaz mıydı Spor Sergi'nin tribünlerinde kanı kaynayan liselilere?...Fenerbahçe-Beşiktaş atışması olurdu da Kabataş Erkek-Galatasaray Lisesi arasındaki rekabet derbi maçlarından farklı mıydı sanki? Önce adı değişti maçlara, konserlere, sergilere, yarışmalara, aşklara, kavgalara ev sahipliği yapan bu muhteşem buluşma noktasının, sonra da sanını değiştiriverdiler, tek kongre merkezi yapılacak alan burasıymış gibi koskoca şehr-i İstanbul'da... Acaba kavga da olsa döğüş de olsa, öyle ya da böyle aynı salonda maç izleme kültürünü bir ölçüde de olsa öğrenmiş nesillerin yerlerine gelen yeni nesil taraftarlar rakiplerden izole edilmiş kendi salonlarında maç izleye izleye mi bu kadar tahammülsüz oldular rakip taraftarlara da, bayan maçlarında bile salona rakip seyirci alınmaz oldu ne Anadolu ne Avrupa yakasında... Acaba bu gün o salon aslında bir salondan çok daha fazlası olan Spor Sergi sağ olsaydı, henüz Nurettin Sözen'in gayetiyle hakkın rahmetine kavuşmuş olmasaydı kim oynardı o salonda maçlarını? Beşiktaş stadlarına, geçmişlerine yakın olduğu için talip olur muydu? Fenerbahçe o salonun her yerinde var olduğunu hatırlar orada oynamak ister miydi? Ya Galatasaray "Hukuk Fakültesi'nden sevgilerle" pankartını o salonda asmak için ısrarcı olur muydu? Bilinmez, bilmenin de bir yolu yok artık. Ama keşke o salon var olsaydı Sosyetesiyle, Bayrak tribünüyle, Balkonuyla "Dü dü dü Düriye, işte geldik Sergi'ye" tezahüratları çınlasaydı yine kulaklarımızda... Sabah girsek akşam çıksak keşke yeniden bitmese maçlar, kız maçıyla-altyapısıyla-erkek maçlarıyla.Keşke 2 müessese takımı maç yaptığında salon hınca hınç dolsa (Efes-Eczacı) bir o kadar da dışarıda kalsa. Şimdiki gibi 10 bin kişilik salonda 200 kişiye oynanan müessese karşılaşmaları gibi kendin çal kendin oyna olmasa... Varsın bayat olsun pidesi, varsın tuvaleti yine paralı olsun, aşağıya düşen eşyalar için dakikalarca dil dökmek zorunda kalsın insanlar yeniden, ne olur ki? Gidenin ardından bir ağıt mıdır bu, bir nevi kör ölür badem gözlü olur hali midir? Yoksa gerçekten o iptidai haliyle bile bu gün ülke basketbolunun kalkınmasında büyük pay sahibi olabileceğine olan inanç mıdır bu yazılanlar?... Bu satırların sahibi de bilmiyor ne yazık ki cevabını. Giden gitmiştir eğer bir "back to the future" hali yaşanmazsa asla o günler geri gelmeyecektir ama bu satırların sahibinin bildiği bir gerçek vardır ki " Bu ülkede basketbol hala Spor Sergidir " ....