
* Muhtelif sayıklamalarla uyanıyorum, sonra tekrar bölük pörçük uykuma dalıyorum. kocaman rüyalar görüyorum mutlu olduğumu sanıyorum ama kalktığımda herşey 2 misli kötüleşiyor. Son bir aydır her sabah televizyonda aynı saatte aynı şarkı çalıyor, hala ezberleyemedim komik (!) burada olmaktan artık çok sıkıldığımı söylüyorum, kimse gerçekten dinlemiyor zira sıkılmayan hiç ama hiç kimse yok etrafta. Sevdiklerimi yitirmekten başka hiç bir korkum kalmadı bu iyi olsa gerek, birazda yüksekten korkuyorum hala ama hepsi bu. Fırsat buldukça okuyordum artık ne fırsat ne de okuyacak bir şey bulamıyorum. Bir çocuk var zekası normalin biraz altında. Soruyorum mutlu olduğunu söylüyor, neden gülmediğini hem o hem de ben biliyoruz oysa. Yüzlerini görmediğim bir çok insan tanıyorum seslerinden ama öyle çok fikrim var ki seslerin sahipleri hakkında hepsine bir yüz yapıştırıverdim çoktan zihnimde. Bir çoğu için korkunç bir yerdeyiz ! etrafımız 4 dağ tarafından çevrilmiş, bizde tam ortasında ! gördüğümüz tek şey gökyüzü o da kafamızı yukarı kaldırabilirsek. Gerçi bu durum bana komik gelmeye başladı, kendimizi bir tasın içinde ki hoşaf taneleri olarak düşünüyorum nadiren de olsa gülüyorum... İnsan ölürken hayatının bir film şeridi gibi gözünün önünden geçtiğini söylerler oysa ben hergün uzun metrajlı bir film olarak seyrediyorum geçmişimi ve ölmüyorum. Mide ilaçlarının hepsinin ismini ezberledim, en çok Talcid iyi geliyor mideme bunu öğrenmiş oldum. Elde var bir, bakalım hangi arazlar yadigar kalacak bu günlerden bilmiyorum ama nasılsa yakında ortaya çıkar. Başkasından istemenin sınırı yok ama buralarda insanın bir sınırı ve sinirinin olduğu kimsenin aklına gelmiyor. Sınırı ve sinirin kendilerine has duygular olduğunu sanıyorlar ya da işlerine öyle geliyor emin değilim. Zaman hesaplamalarının cılkını çıkarttım: ay-gün, saat-saniye, uykuda-uyanık geçen zaman, yaz-kış, futbol sezonuna göre, hicri-miladi takvime göre...ama hangisiyle hesaplarsam hesaplayayım sonuç değişmiyor. Hala kendimden ve İstanbul'dan binlerce ışık yılı uzaktayım !!!
* Herşeyin bir bedeli var acaba ben neyin bedelini ödüyorum ve her ne için ödediğimi bilmediğim bu bedel ne zaman sonlanacak ? yoruldum, özledim, bunaldım... ama artık hesaplaşmamaya karar verdim kendimle birlerinin buralarda olması gerekiyordu ve ben buradayım. Eve sağ salim dönmem gerekiyorsa orada olacağım biliyorum. Şarkı söylüyorum durmadan, sözlerini uyduruyorum bazıları fena olmuyor ama hemen unutuyorum.
* Kime yazıyorum tüm bunları bilmiyorum
these mist covered mountains
are a home now for me
but my home is the lowlands
and always will be
some day you'll return to
your valleys and your farms
and you'll no longer burn
to be brothers in arm
through these fields of destruction
baptism of fire
i've watched all your suffering
as the battles raged higher
and though they did hurt me so bad
in the fear and alarm
you did not desert me
my brothers in arms
* Bu gün cumartesi ! en sevdiğim gün...gerine gerine yataktan kalktığım, ailemle kahvaltı ettiğim, hiç aksatmadan Kadıköy'ün yolunu tuttuğum akşamında bir iki birşey yuvarladığımız, tamam itiraf ediyorum bazen de küfelik oldana kadar içtiğim, bu gün cumartesi derken bile haz aldığım en bana ait, en umut verici gün...
Bu gün burada da cumartesi , yataktan güç bela kalktım, kahvaltı arkadaşlarım annem babam kadar sıcak görünmüyorlar, Kadıköy uzak ama çok uzak bir semt adı, kaynağı belli olmayan çeşme suyu beni küfelik etmiyor üstelik.
Bu günün dünden, bir önceki günden ya da bir öncesinden hiç bir farkı yok, aynı yüzler, aynı koşturmaca, aynı işler, aynı duygular aynı aynı aynı... Sahi bu gün burada da cumartesi mi ?
Günler geçtikçe değişen ne var ? o kadar zorlayıcı olabiliyor ki her saniye , değişen insanın ta kendisi oluveriyor aniden. Düşünmeyeceğini düşünür, söylemeyeceğini söyler, yapmayacağını yapar olur şaşarsın kendi haline. Bu bir kişilik zaafiyeti mi yoksa içinde bulunan durumun kudertli eziciliği mi ? içindeyken anlamak güç ama elbet bir cevap bulunacaktır merak ettiğim tüm sorulara.
* Dışarıda silah bakımı yapan çocukların hayatta kalabilmek için soğuk demir parçalarına hiç bir şeye göstermedikleri gösteremedikleri özeni göstermek zorunda olmaları ne ironik...
* Zaman herhalde burada başladı, doğum yerim burası, doğduğum kıyafetler de bunlar olsa gerek (!) Sahi Şırnak'tan öte köy var mı ? otların, taşların konumlarından bile kuşkulanmak, acaba dün aynı yerde miydi diye tuzaklama ve mayını düşünerek attığın her adımı psikopatça hesap etmek acı ama aynı zamanda komik değil mi sence de adını hiç bilmediğim, hiç tanımadığım ama bu satırları yazdığım... Batı yakası hikayesinde geçiyordu " Bu gün keşke dün olsa" diye bir replik oysa burası doğu yakası ve her gün insanlar bu gün keşke yarın da olsa diyorlar...
ömrüm
oh ne rahat deyiverip yayılmak varken
kim demiş köse başında tezgah kurmuslar
düsmüş isportalara sevda gibi sevdalar
doğuştaki o muhteşem güzellik bile
nereden gözlersen gözle
dolu dolu gözyası ile
ömrüm ömrüm
elalemdir neler derler yasamak var ya
öküz altında buzağı aranırlarken
o ki bir an içindir tuz basılır yaralara
hasretlerden süzülünür sevda gibi sevdalara
doğuştaki o muhteşem güzellik bile
nereden gözlersen gözle
dolu dolu gözyası ile
ömrüm ömrüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder