27 Ağustos 2008 Çarşamba

Sağdan Soldan, Ondan Bundan


Muhteşem açılışıyla, muhteşem kapanışıyla ve unutulmaz rekorlarıyla bir olimpiyat sona erdi.

Bizim adımıza olmasa da spor adına bir çok güzelliği içinde barındıran bir organizasyon oldu. Türkiye'nin elde ettiği dereceler, madalya sayıları henüz oyunlar sürerken tartışılmaya başlanmıştı bile ancak kapanış töreninin ardından gerek yazılı gerekse görsel basında eleştiriler had safhaya ulaştı.


Yapılan bir çok eleştiri haklı olsa bile maalesef bir kaç yazarın yorumu haricinde yüzeysellikten öteye gidilemiyor. Büyük ölçüde "devşirme sporcu-Cumhuriyet Altın'ı" ekseninde devam eden tartışmada okul sporlarından bahseden bir kaç yazı haricinde bu konuyla ilgili yazıya rastlamak mümkün değil.


Yok; Çin 8 senedir kampa alıyormuş sporcularını, yok Jamaika 3 yaşında eğitmeye başlıyormuş tarzı kahve edebiyatından çok da farklı olmayan popülist bir kıvam yakalanmış vaziyette. Peki neden kimse Milli Eğitim Bakanlığı'nın, "Her sene sonu bir OKS" adlı dahiyane buluşu hakkında konuşmuyor? Zaten çocukların, gençlerin hayatlarını bu denli direkt etkileyen 2 önemli sınav (OKS, ÖSS) mevcutken bu sayı yetmemiş olacak ki OKS adlı sınavı 3 eşit parçaya bölüp 6., 7. ve 8. sınıflara her yıl girmeyi mecbur bırakmak gerçekten takdire şayan bir davranış. Öğrencilerin, velilerin, antrenörlerin ve öğretmenlerin özverileriyle kör topal ilerleyen sporcu-okul ilişkisi daha fazla nasıl baltalanabilirdi gerçekten merak ediyorum. Çocuklarının iyi bir eğitim almasını isteyen ailelerden bakalım kaç tanesi evlatlarını spordan vazgeçirmeye çalışacak, bakalım kaç yetenekli gencimiz tercihlerini hangi yönde kullanacaklar? Daha çok yeni yaşanan bir örnek sanırım ne demek istediğimi daha net anlatmaya yardım edecektir.


Büyük bir kulübümüzün altyapısında forma giyen ve geleceğin en büyük yıldız adaylarından gösterilen bir milli basketbolcu antreman ve maçlar yüzünden okulunu aksattığı için bu sene sınıfta kaldı! Hem de kulübün anlaşmalı olduğu okulda okumasına rağmen... Söylemek istediğim bu gencin spor yapıyor olduğu için eğitimden muaf tutulması ve hiç emek sarf etmeden sınıf geçirilmesi değil elbette. Zaten en başta kendisi de bir eğitimci olan babası karşı çıkardı sanırım bu duruma. Ancak eğer gerçekten bu ülkede spordan, sporcudan bahsetmek istiyorsak olimpiyatlarda göğsümüzü gere gere ulusal marşımızı dinlemek istiyorsak her şeyden önemlisi ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı nesiller istiyorsak gençlerin spor yapmaları teşvik edilmeli hiç bir öğrenci okul mu -spor mu tercihinde bırakılmamalı.


Amerika'nın yeniden keşfine gerek yok batıda bu sistemi düzgün olarak kurmuş ülkeler incelenirse hem sporda hem de eğitimde başarılı gençlerin yetiştirilmesinin imkansız olmadığı görülecektir.

*** Bir süredir basketbol kulislerinde bu yılki Bayanlar Cumhurbaşkanlığı Kupası'nın Kayseri'de oynanacağı konuşulmakta. Konuşulanların ne derece gerçeği yansıttığını bilmiyorum ama eğer bu konuşulanlar gerçekse ve böyle bir çalışma varsa neden Kayseri diye de merak ediyorum açıkcası. Acaba bu kentimizin yeni Cumhurbaşkanımızın baba ocağı olmasının bu seçimde bir etkisi var mı, yoksa hangi gerekçelerle böyle bir tercih gündeme geldi? Basketbolu Anadolu'ya yayma çalışmaları elbette alkışı hak eden bir yaklaşım ancak oynanacak kentin seçiminde uygulanan kritlerlerde kamuoyuyula paylaşılmalıdır. Kimbilir belki bu organizasyona talip olan başka illerde çıkabilir.


*** Yazıya olimpiyatlarla başlamıştık öyle devam edelim. Pekin 2008 bayanlar basketbolda beklenildiği üzere altın madalyaya Amerika Birleşik Devletleri zorlanmadan ulaştı. Finalde Avusturalya'yı 92-65 yenen Birleşik Devletler Avusturalya'ya karşı üst üste 14. galibiyetini kazandı. WNBA'in efsanevi oyuncusu Lisa Leslie 4. Olimpiyat altınına ulaşarak WNBA'den sonra olimpiyat tarihinde de yerini almış oldu. Ancak bu karşılaşmada bizleri asıl ilgilendiren konu Olimpiyatın Altın Madalya'lı takımında tanıdık isimlerin olmasıydı. 2 sezon Fenerbahçe formasını giyen ve bu yıl Rusya'ya transfer olan Cappie Pondexter ve bu sezon Galatasaray formasıyla izleyecek olduğumuz flaş transfer Seimone Augustus birincilik sevincini yaşayan isimlerdi. 2 sezon boyunca Cappie Pondexter gibi bir markanın değerini bildiğimizi, böyle bir oyuncunun isminden yeterince yararlandığımızı söylemek güç. Umarım Seimone Augustus aynı akibetle karşılaşmaz ve bu kadar önemli bir oyuncunun kıymetini biliriz.


*** Fenerbahçeli taraftarların kafalarında soru işaretleri oluşturan yeni transfer Marques Green'i hücüm yönünden tartışmak zaten yersiz bir konu ama sarı lacivertli taraftarlar 1.65'lik oyuncunun özellikle Euroleague'de savunma eşleşmelerinde sorun yaşayıp yaşamayacağını merak ediyorlar. Antremanda izleme fırsatı bulduğum Green, savunmada yaşadığı fiziksel dezavantajını kapatmak için ekstra bir çaba sarf ediyor ve bunda da başarılı olduğunu söylemek mümkün. Yani kuşkuların aksine M.Green'in savunmada etkisiz eleman olacağını hiç sanmıyorum akisine bu gayretiyle ve kısa boyunun dezavantajların olduğu kadar kadar avantajlarının da farkında olan bir Green, taraftarların sevgilisi haline gelebilir yeter ki Fenerbahçeliler daha ilk karşılaşmada Solomon ile Green'i karşılaştırmaya başlayıp sabırsızlık göstermesinler.


*** Bu sene bayan basketbolundan keyif alan kişilerin yolu sıklıkla Akatlar'a düşeceğe benziyor. Genç ve yetenekli yerli oyuncuları bünyesine katan Beşiktaş Cola Turka yabancı transferlerinde de isabet sağlamış gibi. Eğer siyah beyazlılarda yabancı oyuncular uyum sorunu yaşamazlarsa Beşiktaş Cola Turka taraftarların da desteği ile Euroleague'de ve TBBL'de önemli işlere imza atabilir. 3 büyük takımın aynı anda iddialı olduğu bir TBBL'de sürpriz bir final uzak bir olasılık gibi gözükmemekte.


*** Play-Off'ların uzun sürmesi ve WNBA takvimiyle çakışması yabancı oyuncu transferlerinde sıklıkla ortaya çıkan bir pürüz. Bazı oyuncuların final serisinde dahi ülkelerine döndükleri zihinlerde tazeliğini koruyan örnekler. Şu sıralar bayan basketbol camiası play-off sistemini tartışıyor, temel olarak geçtiğimiz sezonlar voleybol liglerinde uygulanan 2 devreli 4 lü final görüşü bu tartışmalarda öne çıkan öneri gibi gözükmekte. temel olarak sistem, normal sezon sonunda ligi lider bitiren takımın 1.5, ikinci sırada bitiren takımın 1, üçüncü sıradaki takımın 0.5, dördüncü ve son sıradaki takımın 0 puan taşıdığı sistemde takımlar iki farklı şehirde çift devreli lig usulüyle karşılaşmalar oynuyor ve ikinci etap sonunda lider bulanan takım şampiyonluğunu ilan etmesi üzerine kurulu. Bu önerinin avantajları olduğu kadar dezavantajlarıda mevcut elbette. Özellikle voleybolun bu sistemden vazgeçmiş olması kafalarda soru işaretleri bırakıyor. Ancak bazı konuların tartışmaya açılması ve fikirlerin yüksek sesle dile getirilemesi en azından katılımcılık açısından güzel bir yaklaşım.


Bu konuyla ilgili antrenörlerin, idareci ve sporcuların görüşlerini bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım. Sizler de konuyla ilgili görüşlerinizi, eleştirilerinizi serdargurel@basketdergisi.comadresinden bana iletebilirsiniz.

21 Ağustos 2008 Perşembe

C...T


sorma
bilmiyorum
bilenlere sor bana sorma
bilsem de söylemem zaten sana
korkutucu ulan cevaplar
korkarsın....
yangından korkuyorsan, korkarsın
acıdan korkuyorsan, korkarsın
tanrıdan korkuyorsan
ölümden korkuyorsan
kendinden korkuyorsan
cevaplardan da korkarsın...
bana sorma
bilenlere sor
ya da korkup cevaplardan
kafayı yiyenlere
ama bana değil..
şu halimin kıymetini bil
hala insaflıyken
ve hala sana kıyamıyorken
cevapları ben de değil
diyorum
değil cevapları soruları dahi aklına getirme bile
tüm cahilliğim ve suskunluğum
bu mutlu
bu umursamaz
bu çocuk halin sürsün diye...